“Kabul Etmek ve İyileşmek:

Varoluşun Hafifliğiyle”

  1. Her birimiz, zaman zaman acının ağırlığıyla karşı karşıya kalırız. Kayıplar, belirsizlikler, anlam arayışları ya da sevilme ihtiyacımız; tümü insan olmanın kaçınılmaz parçalarıdır. Ve çoğu zaman ilk refleksimiz bu gerçeklikleri reddetmek olur. Oysa iyileşme, çoğu zaman reddetmekle değil, kabul etmekle başlar.

Irvin D. Yalom der ki:

“İyileşme, hastalığın ortadan kalkması değil; hastalıkla bir yaşam sürmeyi öğrenmektir.”

Bu söz, bizi bir “çıkış” aramaktan “anlam” bulmaya yönlendirir. Çünkü varoluşçu terapi, acının bastırılması değil; acının bize ne söylediğini duymayı önemser. Sıkıntı veren duygularımızı yok etmeye çalışmak yerine, onları görüp yanımıza alabilirsek içsel dönüşüm başlar. Bu bir pes ediş değil; aksine kendimizle yüzleşmeye cesaret etmenin ta kendisidir.

Kabul etmek, her şeyin “tamam” olduğu anlamına gelmez. Hayat mükemmel olmayabilir. Ama biz, bu eksikliklerle birlikte de anlamlı bir yaşam kurabiliriz. İyileşmek, kırık dökük parçalarla bile yürüyebilmeyi öğrenmektir. Her sabah yeniden uyanmak, yeniden denemek, yeniden hissetmektir.

Belki de gerçek güç, hiçbir şey değişmemişken bile, kendimize yeni bir bakışla yaklaşabilmektir.